Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Aralık ayında Kocaeli’de yaptığı “SGK’ya borcunu ödemeyen belediyeleri silkelemeye devam edeceğiz” açıklamasıyla başlayan tartışma, 2024 yerel seçimlerinin ardından ülke genelindeki belediyeleri derinden sarsan bir ekonomik krize dönüştü. SGK ve vergi borçlarının tahsili için uygulanan sert kesinti politikaları, belediye bütçelerinde yüzde 40’lara varan gelir kayıplarına yol açarken, bu durum hizmet üretiminden maaş ödemelerine kadar pek çok alanda belediyeleri zora sokmuş durumda.
Ekonomik krizden en çok etkilenen illerden biri Tokat oldu. Seçim sonuçlarıyla birlikte bazı belediyelerin yönetimi değişirken, borç yükü yeni yönetime miras kaldı. Ancak borç sorunları yalnızca muhalefete geçen belediyeleri değil, iktidar ortaklarının yönettiği belediyeleri de vurdu. Özellikle AK Partili Niksar Belediyesi, personel maaşlarını dahi ödeyemeyecek duruma gelirken, bu tablo MHP’li ve CHP’li belediyeler için de benzer şekilde yaşanıyor.
Belediyeler, SGK ve vergi borçlarını ödeyebilmek adına çareyi gayrimenkullerini elden çıkarmakta ya da SGK’ya devretmekte buluyor. Ancak bu yöntem, geçici bir rahatlama sağlasa da uzun vadede belediyelerin gelir üretme potansiyelini azaltıyor. Ayrıca projelere kaynak yaratmakta zorlanan yerel yönetimler, temel hizmetleri aksatmamak için yoğun çaba sarf ediyor.
NEDEN ŞİMDİ? SEÇİM SONRASI HESAPLAŞMA MI?
Peki uzun yıllardır ötelenen bu borçlar neden son 5 ayda hızla istenmeye başlandı?
Bu sorunun yanıtı büyük ölçüde siyasi ve ekonomik gelişmelerde gizli. 2024 yerel seçimlerinde AK Parti, İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerin yanı sıra çok sayıda ili muhalefete kaptırdı. Aynı zamanda Türkiye ekonomisinin yaşadığı ciddi daralma, merkezi hükümeti yeni gelir kaynakları aramaya itti. Uzmanlara göre, belediyelerin borçlarını ödeme baskısı, bir yandan merkezi bütçeyi rahatlatmayı, diğer yandan ise yerel yönetimlerde muhalefetin hizmet üretimini kısıtlayarak siyasi bir avantaj sağlamayı hedefliyor.
ANKARA VE İSTANBUL'UN TEPKİSİ: SİYASİ BİR BASKI MI?
Belediyelere uygulanan ekonomik baskıya en sert tepki büyükşehirlerden geldi. Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri, SGK ve vergi borçları bahanesiyle merkezi hükümetin siyasi bir manipülasyon yürüttüğünü savunuyor. İBB ve ABB, merkezi yönetimin kendilerine ait mali kaynakları kestiğini ve SGK’nın borç yapılandırma tekliflerine dahi olumlu yanıt vermediğini belirtiyor. Bu da, gelirlerin ciddi şekilde azalmasına ve projelerin askıya alınmasına neden oluyor.
KÜÇÜK BELEDİYELERİN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Büyükşehir belediyeleri seslerini ulusal kamuoyuna duyurabilirken, Tokat gibi illerdeki küçük belediyeler aynı imkana sahip değil. Etki alanları daha sınırlı olduğundan, kamuoyunda yer bulamayan bu belediyeler borçlarını yapılandırmak için ellerindeki taşınmazları SGK’ya devrediyor. Ancak yapılandırma tekliflerinin çoğu kez reddedilmesi, bu yerel yönetimlerin de gelirlerinde kalıcı kesintilere neden oluyor.
ZİNCİRLEME KRİZ RİSKİ
Gelirlerdeki kesintiler, belediyelerin ödeme planlarını altüst etmiş durumda. Önce maaşlar, ardından altyapı projeleri, sosyal destek hizmetleri ve rutin temizlik, bakım gibi temel belediyecilik görevleri risk altında. Bu da, yerel yönetimlerle halkın ciddi biçimde arasında uçurumlar oluşmasına sebep oluyor.
ZİNCİRLEME EKONOMİK KRİZ: İL ÖZEL İDARELERİ DE ZOR DURUMDA
Ekonomik sıkışıklık sadece belediyelerle sınırlı değil. Tokat Valisi Abdullah Köklü'nün geçtiğimiz günlerde İl Koordinasyon Kurulu toplantısında verdiği bilgilere göre, 2025 yılı için Tokat’a 22 milyar 856 milyon TL ödenek tahsis edildi. Ancak yılın ilk dört ayında bu tutarın sadece 739 milyon TL’si nakit olarak şehre aktarılabildi. Aylık ortalama 1,8 milyar TL gelmesi gereken kaynakların beş ayda yalnızca 1 aylık kısmının yarısı kadarının gelmiş olması, İl Özel İdaresi projelerini de ciddi biçimde tehdit ediyor.
Belediyelerin borç yükünü azaltabilmesi için merkezi yönetimle daha adil bir yapılandırma süreci yürütülmesi gerekiyor. Ayrıca borçların siyasi ayrım yapılmaksızın ele alınması ve yerel yönetimlerin hizmet üretebilme kapasitelerinin korunması, uzun vadeli bir çözüm için şart. Aksi takdirde, yalnızca siyasi değil, yapısal bir yerel yönetim krizi kapıda olabilir.